27 Mart 2012 Salı

GÜNDE 10 DAKİKA AYIRARAK AYDA 10 KİLO VERİN !


Hep o halini kurduğunuz ideal bedene kavuşmak için günde sadece 10 dakikanızı ayırmanız yeterli. Hemen deneyin, bir an önce güzelliğinize kavuşun.

Peki siz böyle bir başlık gördüğünüzde ya da duyduğunuz da buna inanıyor musunuz? Gerçekten de mucizevi formullerle uzun yıllar içinde aldığınız o kilolardan bir anda kurtulabileceğinize inanıyor musunuz? Bu yazının başlığını gördüğünüzde neden okumak için tıkladınız? Benim bu iddia ile neler saçmalıyor olduğumu mu merak ettiniz, yoksa gerçekten de işe yarar bir formul olabileceğini mi merak ettiniz?
 
Hayır böyle bir şey yok , kim nederse desin, sağlıklı olarak hiç bir ilaçta, otta, diyette...de yok.  Bunların hepsi reklam kokan sözler. Ancak sağlıksız bir formulle olacak işler bunlar. Hızlı bir şekilde kilo vermeniz bir kandırmacadan başka bir şey değildir. Verseniz bile çok sağlıksızdır. Çok kısa bir sürede fazlasıyla alırsınız . Defalarca denediğiniz bu kandırmaca yöntemlerle bir gün gelir boşu boşuna kendinize '' YAPAMAYACAĞIM'' '' BAŞARISIZIM'' damgasını vurursunuz.
 
Şunu hiç bir zaman aklınızdan çıkarmayın, zayıflayarak sağlığınıza ve güzelliğinize kavuşamazsınız. Sağlıklı ve güzel olarak zayıflayabilirsiniz. Bu bir süreçtir, yeni bir yaşam tarzıdır ve bunu gerçek anlamda yaşamaya başladığınızda çok keyifli ve eğlencelidir.
 
Kilolu olmaka kader değildir, kilolu olmak bir alışkanlıktır. Bu güne kadar pek çok kişi uzun yıllardan sonra düşünce ve alışkanlıkların değiştirerek forma girdi. İsterseniz bunu siz de başarabilirsiniz. Yeterki bunu heyecanla isteyin. Sonrada kendiniz üzerinde farkındalık kazanın. Kendinizi inceleyin, içinize dönün hangi açlığınızı yemeklerle doyurmaya çalışıyorsunuz, hangi sabitleşen düşüncelerinizle bedeninizi de şişiriyorsunuz bulun. Sağlıklı beslenme alışkanlıklarını araştırın, yeni tadlar deneyin. Kendinize sağlıklı olma izni verin.
 
Hızlı ve kolay yöntemlerle kilo vermenin sahte cazibesine kapılmak sizi oyalamaktan başka bir şey yapmaz. Sağlıklı olarak bir yılda 40 kilo verebilirsiniz.  Bu süreçte yeni düşünce ve yaşam tarzınız alışkanlık haline geldiği içinde geri dönüşünüz olmaz. Yaşamınızın geri kalan yıllarını düşündüğünüzde, bir yıl hiç de uzun bir süreç değildir. Düşünsenize geçen sene bugün başlamış olsaydınız bugün ideal kilonuzdaydınız. Şimdi başlarsanız da seneye bugün sağlıklı ve ideal kilonuzda olacaksınız. Kendinize sağlıklı ve güzel olma izni verin. Çünkü siz buna değersiniz :)
 
Sevgiyle ve sağlıkla ilerleyin...
 
Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu
www.arzubiyiklioglu.com

21 Mart 2012 Çarşamba

HASTALIĞINIZLA KİMLİĞİNİZİ BİRBİRİNE KARIŞTIRMAYIN...

Bebekler büyürken yakınındaki büyüklerinin konuşma şekillerini, ses tonlamalarını, kelime seçimlerini, kelime anlamlarını ve dil kalıplarını kopyalarlar. Büyüdükçe bazılarını sorgulayıp, değiştirirler ancak pek çoğu zihin programlarında kalarak, uzun yıllar onları yönetir. Maalesef bazen bir ömür boyu.  Bunlardan en önemlisi kişinin davranışını ve hastalıklarını kimlik boyutuna taşımasıdır. Davranış boyutunu başka bir yazımda ele alacağım, bu yazımda hastalık konusuna değinmek istiyorum.
 
Günümüzde en yaygın hastalıklardan birisi KANSER'dir, neredeyse her ailede bir kanser hastası var. Bu hastalığı taşıyan kişilerle karşılaştığımda onlara şunu soruyorum '' bu durumda siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz, neyiniz var? '' diye sorduğumda hep aldığım cevap '' KANSERİM'' oluyor. Ve bunu günlük hayatlarında o kadar çok tekrarlıyorlar ki farkında olmadan bilinçaltına çok olumsuz mesajlar yolluyorlar. Ben kanserim, ben ülserim, ben saç kıranım, ya da ben şeker hastasıyım, ben kalp hastasıyım... Hastalık, bu gibi söylemlerle hastalık boyutundan kimlik boyutuna taşınıyor. Durum kalıcı olarak bilinçaltında sanki iyi bir şeymiş gibi çapalanıyor. Bilinçaltı bu durumu kabul ettiğinde , hastalığı desteklemek için elinden geleni yapıyor. Daha önceki yazılarımda da bahsetmiştim, bilinçaltı saf bir çocuk gibidir, iyiyle- kötüyü, daoğruyla yanlışı ayırt edemez, bilincin istediğini sorgulamadan doğru olarak kabul eder.
 
'' Ben kanserim '' dediğinizde, ben domatesim gibi bir şey oluyor. Siz domates olabilir misiniz?  Siz Ayşe'siniz, Ahmet'siniz, sizi siz yapan bir insan kimliğiniz var. Siz KANSER olamazsınız. Ama çok ısrar ederseniz bilinçaltınız kendinize yüklediğiniz anlamı bir şekilde yakınınızda tutacaktır. Peki ne denmeli böyle bir durumda? '' Ben de kanserli bir hücre vardı, temizlendi, alındı gitti, bitti'' Düşünsenize bir '' ben ülserim'' dediğinizde, sizin tüm hücre yapınız, şekliniz şemalinizin değişmesi gerek. Bir ülser, bir kanser neye benzer, ne şekildedir, nasıl bir yapıdadır, resmi nedir biliyor musunuz? Ama '' ben...'' dediğinizde kendi görüntünüzü, kendi kimliğinizi her ne ise hastalık  '' o ''  yapmış oluyorsunuz. Kendinizi o hastalığın sözlük anlamına koymuş oluyorsunuz. Sürekli tekrarlanan bu tip düşünceler beyninizde SİZ = Hastalığınız oluyor.
 
Biraz olumlu düşünürseniz hastalığınızı tanımlayacak ve sizde geçici olarak bulunduğunu ima edecek dil kalıplarını bulursunuz ve bilinçaltınıza olumlu telkinler yollarsınız. Bağırsakları yavaş çalışan insanların hemen hemen hepsi KABIZIM der. Kabızlık artık onların ayrılmaz parçasıdır. Böyle söylediğinizde kimliğiniz, siz herşeyinizle kabız oluyorsunuz ama bu doğru değil. Yanlış telkin hastalığı bedeninize çapalıyor, va zamanla o hastalığa dönüşüyorsunuz.
 
Evet siz veya bir yakınınız farkında olmadan kendisine zarar veren böyle yanlış telkinlerde bulunuyorsa hemen kağıt kalemi eline alsın ve olumlu cümlelerini yazsın. Yazdığınız kağıdı görebileceğiniz bir kaç yere kopyalayın ve her gün yeni telkininiz tekrarlayarak bilinçaltınıza gerçekten işinize yarayacak mesajlar yollayın.
 
Sağlıkla ve sevgiyle ilerleyin, HEPİMİZ SAĞLIKLI VE MUTLU OLMAYI HAKEDİYORUZ :)

Arzu BIYIKLIOĞLU
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu
www.arzubiyiklioglu.com

13 Mart 2012 Salı

İŞ VE SAĞLIK


Bir ömür hızla akıp geçiyor, hele 30 yaşını geçmişseniz zaman adeta koşuyor. Zamanınızı nasıl değerlendirdiğinizi bile gözden kaçırıyorsunuz. Yetişkin olduktan sonra başlayan çalışma hayatı, en verimli olduğunuz çağların neredeyse %33 ünü kapsar. Bazıları için bu oran %50 lere kadar çıkmaktadır.

Hayatta bu kadar büyük bir yer işgal eden çalışma alanı, bireyin kişiliğine, değerlerine ve ruhuna hitab etmiyorsa mutsuzluk ve hastalık getirir. Kişinin yaptığı işten memnun olmaması hastalıklara karşı direncini düşürür, anksiyete seviyesini yükseltir, depresyona yol açar ve yaşam tadını kaçırır.

Kendisi için en doğru işi bulmayı başarmış insanlar, işlerini severler, işleriyle eğlenirler, yaratıcılıklarını kullanır ve hayat doyumlarını arttırırlar.

Bazı insanlar sosyal ilişkiler için, bazıları para için, bazıları da yaratmak için çalışırlar. Toplumuzda ağırlıklı olarak meslek seçimleri günün mesleğine göre, aile işine göre ya da parasına göre seçilmektedir. Çok az kişi kendi hayalindeki işi ya da kişiliğine, ruhuna uygun tatmin edici işi yapmaktadır.

Şimdi size sorsam '' siz işinizden ne kadar mutlusunuz, dünyaya bir daha gelseniz yine aynı işi mi yaparsınız ?'' diye, çoğunluk '' hayır'' diyecektir. Zaten ruhuna, zevkine, yeteneğine göre iş bulunur diye bir şey öğretilmedi kimseye. Hatta hala meslek arayışı içinde olan pek çok gence, ebeveynleri tarafından aynı muamele yapılmakta. Zamanın gözde mesleğini seç ki para kazanabilesin, iş bulabilesin ya da baba mesleğini miras al...(işsizlik var ne bulursan yap, devlete kapağı at... gibi). Böyle yönlendirmeler yapmak topluma daha fazla korkan ve mutsuz olan insan pompalamaktan başka bir işe yaramaz. Zaten memlekette iş tatmini olmayan, işinde başarısız ve mutsuz olan yeteri kadar insan var.

Bir de madalyonun öteki yüzüne bakacak olursak, acaba sizi mutlu edecek, yeteneklerinizi kullanabileceğiniz, değerlerinize ve ruhunuza hitap eden işin ne  olduğunu biliyor musunuz? Bunu bilmeniz için kendinizi çok iyi tanımanız lazım. Çoğu kişi iş tatminsizliğini fark eder ancak, ne yapmak istediğini, hangi işte daha başarılı olacağını da bilemediği için aynı işinde mutsuz olarak çalışmaya devam eder. Hatta yaptığı işinde de neden mutsuz olduğunu tam olarak bilememektedir. Gerçekten de hiç farkında olmadığınız sizi başarısız, mutsuz  ya da hasta yapan sebepleriniz vardır. Bir bilseniz kim bilir neler değişecek hayatınızda. Örneğin, dini inançlarına göre paradan para kazanmayı haksız kazanç olarak bilinçaltında tutan birisinin, bankacılık mesleğinde başarılı olması ya da mutlu olması mümkün değildir. Çünkü değerleriyle, inançlarıyla çelişen bir iş yapmanın rahatsızlığı içindedir. Farkında olmadan bu çalışma hayatı kişinin özel hayatına da mutsuzluk getirir. Ya da bedensel zekası yüksek, dokunsal duyuları gelişmiş bir insan masa başı, teknoloji ağırlıklı işlerde mutsuz olacaktır. Gününün büyük bölümünü tatminsiz ve stresli geçiren bir insanın işinde yükselmesi ve yaşam tatmini pek mümkün olmayacaktır.
 
İçselleştirilmeden yapılan meslekler zamanla kişiyi hasta eder. İşe gitmek istemediğiniz için sık sık hasta olursunuz, üretemediğiniz için hasta olursunuz, başarılı olamadığınız için hasta olursunuz, yükselemediğiniz için hasta olursunuz, tatminsiz olduğunuz için hasta olursunuz...
Aklınıza ''Bu vakitten sonra mesleğimi nasıl değiştiririm ki'' gibi sorular geliyorsa, durumunuzu umutsuz, geç kalınmış bir vaka gibi görüyorsanız size şunu söylemek isterim; Muhakkak her durum şu an olduğundan bir üst kademeye taşınabilir. Gerçekten daha sağlıklı, daha mutlu olmak istiyorsanız, hayatınızın geri kalanından daha fazla zevk almak istiyorsanız bunu yapabilirsiniz. Ben 40 yaşında ingilizce öğrenen, 55 yaşında meslek değiştirerek beş yıl sonra zengin olan, 42 yaşında üniversite kazanıp okuyan, kariyerlerini doruk noktasında bırakıp tamamen farklı bir iş alanına yönelen ve bundanda büyük haz alan insanlar tanıdım. (Bunlar gibi iş hayatlarını değiştirmiş ve başarmış duyduğum, okuduğum insanların sayısı bitmez, onları yazmıyorum bile. Çevrenize dikkatlice bakarsanız siz de mutlaka benzer gerçek hikayeler görürsünüz)

Eğer hayatınızda böylesine kayda değer bir değişiklik yapmanın hayatınıza katacağı değerin farkındaysanız işe önce kendinizi daha iyi tanımakla başlayabilirsiniz. Tam olarak yeteneklerinizin, özelliklerinizin farkına varın. Size nelerin mutluluk verdiğini, hayata bakış açınızı, zevklerinizi tekrar hatırlayın. Belki biraz çocukluk döneminizi hatırlamak faydalı olur :)  Kendinizi iyi tanıdığınıza inanıyor ve hangi işin sizi mutlu edeceğini biliyorsanızda, o zamanda bu işi önce hobi gibi görüp küçük bir adım atabilirsiniz. En azından işin zevkini, size vereceği tatmini deneyimleme fırsatınız olur.
Unutmayınki mutluluk ve sağlık hiç kimseye verilmeyecek, hepimiz kendimiz yaratacağız. Kaynak içimizde, ulaşıp kullanacağız.
 
Sevgiyle ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu BIYIKLIOĞLU
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

5 Mart 2012 Pazartesi

BİR AVUÇ YEMEĞİ KAÇ DAKİKADA YERSİNİZ ?


Miğdemizin büyüklüğü bir avuç içi kadardır.( Eğer biz onu büyütmediysek). İhtiyacaınız olan bir avuç yemeği kaç dakikada tüketiyorsunuz?  Üç- beş dakika mı? Peki hiç 21 dakikada bitirmeyi denediniz mi? Eğer denemediyseniz bugünün egzersizi olarak bunu deneyebilirsiniz.

Normal açlık derecesinde olduğunuz bir an, bir avuç sağlıklı bir gıdayı küçük bir tabağa koyun. Küçük bir çatal alın ve aynanın karşısına geçip oturun. Saatinizi ayarlayın ve yemeye başlayın. Her lokmaya önce bakın, sonra koklayın, sonrada bu lokmayı yiyebilecek ve tadına varabilecek olduğunuz için teşekkür edin. Lokmayı ağzınıza koyun ve yavaş yavaş çiğneyin, tadına varın. Bu işlemi her lokmada tekrarlayın ve 21 dakikada tabağınızdaki yemeği bitrin.
 
Hızlı yemek yemek vücutta kıtlık bilinci yaratır, daha fazla yemek ve yediğini yağ olarak depolamak ister. Oysa yavaş yavaş, sık sık sağlıklı doğal gıdalar yemek bedeni rahatlatır. Her zaman işe yarar besinler geliyor bilinciyle yediklerini stoklama gereği duymaz. Tokluk sinyali beyne yaklaşık 20 dakikada ulaşır. Hızlı yerseniz doyma sinyali gelene kadar boşuboşuna daha fazla yeme gereği duyar miğdenizi gereksiz yere şişirirsiniz.
 
Yavaş yemek için hafif bif bir müzikten destek alabilirsiniz. Müziğin ritmi ve yumuşaklığı yavaş çiğneyişler yapmanızı destekler. Ayna karşısında kendinizi, yeme şekliniz incelemekte size vakit kazandıracaktır. 21 gün boyunca her öğününüzü bu şekilde yaparsanız yeme alışkanlığınız değişmeye başlayacak ve ilk yaptığınız zamanki kadar zorlanmayacaksınız.
 
Bu güne kadar bebekliğinizden bu yana o kadar çok şey öğrendiniz ki, bunu da öğrenebilirsiniz. Bu yavaş yeme egzersizinizi biraz sonraki öğününüzde yapmaya başlayabilirsiniz. Şu an tek yapmanız gereken bu öğünde hangi sağlıklı yemeği seçeceğinize karar vermek...
 
Sevgiyle ve sağlıkla ilerleyin...
 
Arzu Bıyıklıoğlu
NLP uzmanı ve Yaşam Koçu