30 Ocak 2012 Pazartesi

DEPRESYONA ÇEYREK VAR...






Bugün çok sayıda insan depresyon, hatta kronik depresyon sıkıntısıyla karşı karşıyadır. Kendinizi gerçekten depresyonun içinde bulduğunuzda, ondan kurtulmak çok zordur. Kendinizi öyle umutsuz hissedersiniz ki, herhangi bir şey yapmak çok zor gelir. Profesyonel destekleri bile rededersiniz.

Ani, şok bir durum geçirerek depresyona girilmesi dışındaki depresyonlar, zaman içinde yavaş yavaş oluşur ve ufak tefek rahatsızlıklarla sinyaller  verir. Bu sinyalleri farkederseniz depresyondan önce son çıkış olan '' depresyona çeyrek var ! ''  sapağından döner kendinizi toparlarsınız. Bu sinyallerden bazıları; hareketsizlik, vücutta beliren küçük rahatsızlıklar, tatlıya karşı artan ilgi, sabah yataktan isteksiz kalkmak, günün çoğunu mutsuz geçirmek yeni bir şey yapmaya ya da denemeye karşı kapalı olmak, sık sık olumsuz konuşmalar yapmak ... gibi, günlük yaşam kalitesini düşüren durumlardır.
 
Zihinde sık sık olumsuz düşüncelerin dolaşması, şüphe, suçluluk, bastırılmış öfke, korku gibi  duyguların vücuda fazla akması kişiyi mutsuzluğa sürükler. Bu süreci siz başlatırsınız ve siz böyle düşünmeye, böyle hissetmeye devam ettikçe akış otomatiğe bağlanır. Yani kumandayı bilinçaltına teslimedersiniz. Çünkü düzenli olarak tekrarlanan düşünce veya davranış, belli bir zaman sonra alışkanlığa dönüşür. Sizi üzen, size acı veren veya korkutan düşüncelerin alışkanlığa dönüşmesi demek, siz onları çağırmadan da aklınıza gelmeleri demektir. Olumsuz duygu ve düşüncelerin sizi kontrol etmeye başlaması, zihinsel sağlık dengenizi bozar. İstem dışı olarak da birden bire kendinizi olumsuz, mutsuz bir ruh hali içinde bulursunuz.
 
Herkesin başına kötü olaylar gelmektedir. Herkesin üzüldüğü, kızdığı durumlar vardır. Ancak önemli olan kötü dediğimiz olaydan bir şeyler öğrenebilmek ve içine girdiğimiz olumsuz zihin ve ruh halinden bir an önce çıkabilmektir. Hoşunuza gitmeyen bir durum karşısında bir saat üzülmeyide seçebilirsiniz, bir hafta üzülmeyi de seçebilirsiniz. Bu size kalmıştır.

Belki bazıları için buna inanmak çok zor olabilir ama İsterseniz duygularınızı  ve düşüncelerinizi gerçekten de kontrol altına alabilirsiniz. Aksi takdirde olayların, durumların ya da başka kişilerin, sizin duygularınızı kontrol edebilme gücüne sahip olduğuna inanıyorsunuzdur. Buna inanmanız kurban rolünü seçtiğiniz anlamına gelir. İşte ozaman depresyona çeyrek var sapağını kaçırma olasılığınız çok yüksektir. Bir anda kendinizi depresyonu içinde buluverirsiniz hatta çoğu kişi bunun farkında bile varmaz. Maalesef pek çok ergen bu yoldan geçmektedir ve ebeveynler çocukları depresyona girdikten sonra durumu farkederek çareler armaya başlamaktadır. Oysa sinyalleri doğru değerlendirilirse depresyon engellenebilir.
 
Zihninizi sağlıklı düşünce ve duygularla besleyerek ruhsal sağlığınızı dengelersiniz.  Sizi mutsuz eden düşünce ve duyguların aklınızda düzenli olarak, sık sık dolaşmasına izin vermeyin. Özfarkındalık kazanarak kişi ve olayların sizi yönetmesine izin vermeyin. Güç kaynağının sizin içinizde olduğunu bilin. Kendinizi olumsuz şeyler düşünürken yakaladığınızda hemen fiziksel durumunuzu değiştirin. O an neyapıyorsanız bırakın ve başka bir şey yapın. Neşeli bir müzik ya da klasik müzik dinleyin, çocuğunuzun boyalarıyla boyama yapın, duşa girin, ip atlayın, ayakkabılarınızı temizleyin... 

Genellikle yapmadığınız ya da hiç yapmadığınız bir şeyler yapın. Beyninizi şaşırtın, size iyi gelecektir :)
 
Unutmayın ki bizi biz yapan alışkanlıklarımızdır. Dolayısıyla kendimizi iyi hissedeceğimiz alışkanlıklar seçmemizde fayda var . Sinyalleri fark edin ve farklı bir şeyler yapın :)
 
Sevgiyle ve sağlıkla ilerleyein...
 
Arzu Bıyıklıoğlu
NLP uzmanı ve Yaşam Koçu
www.arzubiyiklioglu.com

26 Ocak 2012 Perşembe

ACABA GERÇEKTEN KİLO VERMEK İSTİYOR MUSUNUZ ?


Uzun süredir kilo problemine sahipseniz ve mazeretleri geçip bir türlü zayıflama programına başlayamıyorsanız,
 
Ya da zayıflama programına başlayor ancak en ufak bir engele takıldığınızda hemen demorilize olup  vazgeçiyorsanız bilinçaltınız GERÇEKTEN KİLO VERMEK İSTEMİYOR olabilir.
Hiç düşündünüz mü neden kilo verip, forma girmek istiyorsunuz? Bunu başarmak için  GÜÇLÜ sizi MOTİVE eden bir sebebiniz var mı? Mutlaka kilo vermek size pek çok avantaj getirecektir ancak sizi kamçılayan ya da düşündüğünüzde deli gibi heyecanlandıran bir sebebiniz var mı?
 
Bazılarınız '' Saçma, ben gerçekten de kilo vermek istiyorum, güçlü beni motive eden sebeplerim de var ama olmuyor'' diyebilir. Haklısınız, siz kilo vermek isteyebilirsiniz ama bilinçaltınız vermek istemiyor olabilir. Bu yüzden başlasanız bile hep yoldan geri dönersiniz.
 
Şimdi'' ben gerçekten kilo vermek istiyorum'' diyenlerin kendilerini doğrulamaları için küçük bir test yapalım. ( lütfen bu egzersizi iş yerinde yapmayın :)
Ayağa kalkın, tek ayağınızın üzernde durun ve '' benim adım .....'' diyerek bağırın. Bunu yaparken, sesinizin tonuna, duruştaki dengenize, sesinizin boğazınızdan mı, göğsünüzden mi geldiğine dikkat edin.
 
Şimdi tekrar tek ayağınızın üstünde durun ve '' ben gerçekten de zayıflamak istiyorum '' diye bağırın. Denge durumunuzu, sesinizin tonunu, bozınızdan mı, göğsünüzden mi geldiğini tanımlayın. İsminizi bağırırken ki ddurumunuzla kıyaslayın. Aynı bedensel dengede ve titreşimde miydiniz farklı mı?
Net anlayamadıysanız egzersizi bir kaç kez tekrarlayın. İkisi arasında hiç bir fark yoksa kilo verme programına başlamaya hazırsınızdır. Zihninizi diğer adımlarda desteklemelisinizdir. 

Eğer adınızı bağırarak söylediğiniz zamanki denge ve titreşimi yakalayamadıysanız, bilinçaltınızda da istek yaratmalı ve kendiniz için gerçekten güçlü bir motivasyon kaynağı bulmalısınız. Hemen bir kağıt kalem alıp neden kilo vermek istiyorsunuz, tüm detaylarıyla tek tek yazın. Acele etmeyin, en az ON sebep yazın ve sonra bunlardan hangisi bugün hayatınızda olmuş olsa sizi en çok heyecanlandırırdı onu tespit edin.
 
Bu arada, kilo sorununuz var ve bu testi yapmayı aklınızdan bile geçirmediyseniz emin olun ki bilinçaltınızda kuvvetli bir direnç var. Başarıyı elde etmenin anahtarlarından biri hedefin arzulanır olmasıdır. Gerçekten arzu etmediğiniz, heyecan duymadığınız bir şey için yol almazsınız. Herkesin farklı sebepleri, farklı motivasyonları olabilir. Ancak herkesin ortak bir sebebi de vardır. '' Kendine değer vermek''.Bedenlerimize, sağlığımıza sahip çıkmak kendimize verdiğimiz değeri arttırdığımızın göstergesidir. 

Sağlıklı ve kaliteli yaşamak herkesin hakkı ve bu hakkı ancak kişi kendine verebilir. Siz bunu hak ediyorsunuz.
Bir sonraki zihnin kilo verme üzerindeki etkileriyle ilgili yazımda buluşmak üzere.
Sevgiyle ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu
www.arzubiyiklioglu.com

22 Ocak 2012 Pazar

ZAYIFLAMAK İÇİN ZİHNİNİZİ (AKLINIZI) KULLANIN...


Kilo vermek isteyenlerin çoğu, yıllarca hapları, otları, çeşit çeşit diyetleri, korseleri, kremleri...hatta bıçak altına yatmayı bile denemiştir. Bu yöntemlerle kilo verme oranı çok düşüktür. Kiloyu verdikten sonra koruyanların oranı ise çok daha düşüktür.
 
Yanlış anlaşılmasın ben bu yöntemlerin kilo verdirmeyeceğini söylemiyorum, ancak kişi öncelikle zihninde zayıflamayı başaramamışsa hangi yöntemi denerse denesin zayıflayamaz, zayıflasa da kalıcı olmaz. Kalıcı zayıflamak; yaşam tarzınızı değiştirmek demektir. Zihinde zayıflamak; kendini ince görebilmek (zihin gözüyle) ve bunun olacağına inanmak demektir. Bedene yansıyan olumsuz düşüüce ve duyguları değiştirmek demektir.
 
Hep düşlediğiniz o ideal kilonuza ulaşmak ve bunu bir yaşam tarzı haline getirmek için düşüncelerinizi, inançlarınızı değitirmelisiniz. Düşüncelerinizi değiştirdiğiniz de bedeniniz de değişecaktir. Yapmanız gereken bilinçaltında sizi otamatik olarak yöneten düşüncelerin farkına varmak ve bunları değiştirmektir.
 
Kendinizi yenilemek için ihtiyacınız olan güç içinizdedir. Neyi başarmak isterseniz isteyin önce onu içselleştirmeniz, zihninizde onunla bütünleşmeniz gerekir.
 
Kilo konusunda; söylediklerinizi, işkence gibi diyetleri, sevmediğiniz sporları, ilaçları, menapozu, aile genetiğini... bildiğiniz tüm bahaneleri unutun. Sadece neye inanmaya, neyi düşünmeye ihtiyacınız var onu düşünün. Yememeniz gereken pastayı düşünerek, aç kalmayı düşünerek ya da ilaçların size kilo aldırdığına inanarak zayıflayamazsınız.
 
Kilo vermek için önce kendi üzerinizde farkındalık kazanmalısınız. Kiloyla ilgili, yamekle ilgili düşünceleriniz, alışkanlıklarınız, inançlarınız neler? Zayıflamayla ilgili gizli korkularınız neler? Kendinizi nasıl sabote ediyorsunuz?.. gibi pek çok konu üzerinde farkındalık kazanarak ihtiyacınız olan yeni düşünce ve alışkanlıklarla yer değiştirebilirsiniz. Ancak zihninizi yeniden programlayarak sizi forma sokacak ve formda tutacak yeni bir yaşam tarzını benimseyebilirsiniz.
 
Yazılarımda sık sık kiloyla ilgili, düşünce ve alışkanlıklarınız üzerinde farkındalık kazanabileceğiniz konulara ve kendi kendinize uygulama yapabileceğiniz NLP tekniklerine yer vereceğim. Tabiiki her zaman söylediğim gibi'' sadece okuyucu değil aynı zamanda uygulayıcı olursak bilgi işe yarar.''
 
Sevgiyle ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu
www.arzubiyiklioglu.com

18 Ocak 2012 Çarşamba

BAŞARILI İLİŞKİLER KURMANIN YOLLARI


Başkalarıyla iyi ilişki kurmanın ilk kuralı, kişinin kendisiyle iyi bir ilişki içinde olmasıdır. Kendinizle ne kadar barışıksanız, başkalarıyla da o kadar iyi ilişkiler kurarsınız.

Kendinizle olan bedensel- zihinsel ve duygusal ilişkinizi iyileştirmenin yolu,  beğenmediğiniz yanlarınızdan kurtulmak değil, onları kabul edip, daha iyi hale dönüştürmektir.  Kendinizle iyi ilişki içinde olduğunuzun kanıtı da, sizin ne kadar tutarlı davrandığınız ve kendinize karşı ne kadar saygı duyduğumuzdur.
 
Düşünce tarzınız ve yaptıklarınız, ilişki şeklinizi belirler. İyi bir ilişki kurmanın ikinci  yolu, diğer kişiyle uyum içinde olmak, karşılıklı etkileşime açık olmaktır. Etkileşime açık insanlar karşısındakine de saygı duyarlar. Uyum içinde olmak diğer tarafın fikirlerini kabul etmek değildir, onun yerine de, onun koşullarında olarak onu anlamaktır. Bu da size bir şey kaybettirmez, sadece daha iyi ilişki kurmanızı sağlar. Çünkü böylelikle karşınızdaki insanın kim olduğunu ve ne hissettiklerini anlarsınız. Dünyaya onların gözüyle bakarak empati yaparsınız. Siz bunu yaptığınızda karşınızdaki birey rahatlar ve size karşı o da uyumlu olmaya başlar.
 
İyi ilişki kurmanın diğer bir yoluda karşılıklı olarak güven ortamının oluşmasıdır. Güven  soyut bir kavramdır. Güven olmadan birlikte yaşamak, yol gitmek çok zordur. Güven, karşınızdakine sunduğunuz bir hediye gibidir. Birisinin güçlü olduğuna , güçlü olacağına inandığımız zaman güvenirsiniz. Güvenilmek herkesin hoşuna gider. Ancak size güvenilmesi için, öncelikle sizin kendinize güveniyor olmanız çok önemlidir. İyi kurulmuş ilşkilerde tek taraflı güven yeterli olmaz.
 
Uyum çok kısa zamanda sağlanabilirken güven daha uzun süreçte sağlanır. Tabii güven sınırı ki, bu kişiden kişiye değişiklik gösterir. Eğer güven kriteriniz çok düşükse hemen güvenebilirsiniz, karşı tarafınki yüksekse ondan aynı kolay güveni göremezsiniz. Güven eşiği çok düşük olanlar çok sık hayal kırıklığına uğrayabilirler, çok yüksek olanlarsa güvenilir ilişki kurma zorluğu çekerler.
 
Karşılıklı güvene dayalı bir ilişki, olabilecek en tatmin edici ilişkilerden biridir. Kişisel ilişkiler kurarken yapacağınız en zor seçimlerden biri kime güveneceğinizdir. Kendinize olan güveniniz ne kadar yüksekse ( sır tutma, sözü yerine getirme, karşı tarafa duyulan saygı...) kendinize de genelde o yapıda insanları çekeceksinizdir. Sonuçta dünyanızda olmasını istediğiniz diğer oluşumlar gibi, iyi ilişkiler kurma isteğinizi de gerçekleştirecek olan şey, öncelikle kendi üzerinizde çalışmanızdır.  Kendinizle daha iyi ilişki kurduğunuzda tüm dünyayla olan ilişkiniz güzelleşecektir.

Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu
www.arzubiyiklioglu.com

15 Ocak 2012 Pazar

DENGELİ YAŞAMDA HOBİNİN YERİ


Pek çok kişi yetişkin yaşlara geldiğinde, hayatlarında bir eksiklik,bir dengesizlik olduğunu farkederler. Olgun yaşlara geldiklerinde ise, yeni yeni bu dengesizliğin ne olduğunu keşfetmeye başlarlar. Hayatlarının belli alanlarında yüksek derecede başarı yakalamış olsalar bile bütünü yakalayamamışlardır. Bunun sebebi de bütünsellik için ihtiyaç duyulan yaşam alanlarında eşit derecede aktif olamamalarıdır.
 
Nedir bu aktif olunması gereken alanlar ? Kariyer,para,aile,sağlık,spor,sosyal çevre,kişsel gelişm, hobi. Bireyin dengeli bütünsel bir yaşam sürebilmesi için bu alanlarda en azından ortalama bir eşitlik yakalamış olması gerekir. Kişi diğer alanları gözden kaçırarak veya önemsemeyerek sadece bir iki alnda yüksek tatmin yaşamaya çalışırsa uzun dönemde bunun sıkıntısını çeker. Yeteri derecede aktif olmadığı alanların ,zihininde ve bedeninde yarattığı tahribat zamanla başarılı olduğu alanı da olumsuz yönde etkilemeye başlar.
 
Günümüzde en çok rastlanan örnek,bireyin iş ve para alanlarında çok vakit harcayıp,bu alanlarda yüksek tatmin sağlama çabasıyla sağlık ve hobi alanlarını ihmal etmesidir. Oysa zayıf kalan bu alanlar, ileriki dönemlerde kişinin zihinsel ve bedensel sağlığını tehdit ederek iş başarısını da düşürecektir. Kişide stres ve öfke kontrolü zorlaşacak, beyin tek yönlü kullanıldığı için tıkanıklıklar ve dengesizlikler oluşacaktır. Bozulan yaşam dengesi kişinin yaşam kalitesini düşürecektir. Daha fazla stres,mutsuzluk,duygusal dalgalanmalar,yaratıcılıkta ve çözüm üretmekte kişiyi zorlayacaktır.
 
Ülkemizde yakın bir geçmişe kadar hobi, emekli ya da boş vakti çok olanların meşkalesi olarak görülmekteydi. Günümüzde bu görüş açısı yeteri kadar olmasa da değişmeye başladı. Sanatsal değer taşıyan hobilerin sağ beyni etkin kullanarak duygusal zekayı geliştiren,kişiyi stresten arıtan,pozitif duygular oluşturan,odaklanma ve konsantrasyon arttıran pek çok önemli etkisi olduğu bilim adamları tarafından kanıtlanmıştır. Hobi çoğu zaman bir meditasyondur, kendi başına kalmaktır, yaratmaktır, kişinin ruhunu okşaması ve çok daha fazlasıdır.
 
Çocukluk yaşlarda sanatsal hobi alışkanlığı edinmiş kişilerin okul,iş,ve sosyal yaşamlarındaki başarıları,sorunlarla başediş becerileri, diğerlerine oranla çok daha yüksek olduğu da deneylerle onaylanmıştır. Örneğin aynı lQ seviyesine sahip çocuklar arasında yapılan  deneylerde, aynı zamanda bir müzik aleti de çalabilenlerin, matematikte daha başarılı oldukları gözlemlenmiştir.
Sınavlara hazırlanan çocuklarımızın herşeyden elini eteğini çekerek,sadece bütün vakitlerini ders çalışmaya harcamaları ne kadar doğrudur? Anne-Babaların bunu bir kez daha düşünmesini isterim. 

Bugün beyinlerinin sol lobunu yoğun bir şekilde kullanıp, sağ lobu yeteri yeteri kadar kullanmayan gençlerin ileriki dönemlerde daha fazla zorlanacakları aşikardır. ( Şuan pek çok yetişkinin zorlandığı gibi).Beynin kullanım kapasitesini ancak çift yönlü aktif kullanımla arttımanın mümkün olduğu bilinirken, tek yönlü yoğun bir çalışma yapmak sadece öğrencinin yükünü arttıracaktır.
 
Ne yaparsak yapalım hepimizin amcı kendimiz ve çocuklarımız için kaliteli bir yaşam kurmak. Bu da yaşamımızın  ana alanlarında dengeyi kurmakla mümkün.İş, para, sağlık, eş, aile, kişisel gelişim ve hobi bir şekilde hayatımızda bizi tatmin edecek seviyede olmalı. En başta da bedenimizdeki ve zihnimizdeki dengeyi yakalamalıyız.
 
Kaliteli ve dengeli yaşam hepimizin hakkı...

Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu
www.arzubiyiklioglu.com

13 Ocak 2012 Cuma

DEĞİŞİM YOLCULUĞU



Bazı insanlar hayatlarında bir şeylerin değişmesini isterken, bazılarıda hayatlarında bir şeyler değiştirmek isterler. İkisinin arasındaki en büyük fark cümlelerin yapısından da anlaşılabileceği gibi birinci durumda kişinin edilgen konumda olması, ikinci  durumda ise etken konumda bulunmasıdır. İki istek arasında çok büyük fark vardır. Bu sebepten dolayı sonuçlarda çok farklı olacaktır. Dışarıdan beklenen bir değişimin gerçekleşmesi çok zordur, gerçekleştiği durumlarda da hesaplanmamış pek çok yan etki hayatınızda kötü dalgalanmalar yapar. Örneğin hiç bir çaba harcamadan, bir şekilde bir şey olsada hemen zayıflasam  diye  bir değişim beklerseniz  ağır bir hastalıktan dolayı aniden otuz kilo kaybedebilirsiniz. Özellikle başkalarını da dahil ettiğimiz değişikliklerde ise, sonuç hemen hemen sıfıra yakındır. Hayatımızdaki tüm değişikliklerden kendimiz sorumluyuzdur. Bugüne kadar da olumlu veya olumsuz pek çok değişimi farkında olmadan yapmışızdır. ( NLP olumlu değişimleri hızlı bir şekilde yapmanıza ve etken olmanıza yardımcı olur)
 
Değişmesini istediğiniz her ne varsa hayatınızda sadece ve sadece onu önce kendi zihninizde değiştirerek yapabilirsiniz. Herhangi bir değişim arzulandığında ve içselleştirildiğinde değişim yolculuğu başlamıştır.( NLP zihinsel değişimi yapmanıza yardımcı olur). Bu yolculukta emin ve hızlı adımlarla gidebilmek için kendinize bazı değişim destek soruları sorabilirsiniz.( NLP kendinizi doğru şekilde sorgulamanıza yardımcı olur). Tabiiki öncelikle istediğimiz değişimi olumlu bir kalıpta ifade edebilmelisiniz. Neyi değiştirmek istediğiniz değil, onun yerine ne koymak istediğiniz, neye ulaşmak istediğiniz önemlidir. Zayıflama örneğinden devam edersek, değişim aburcubur yememekle değil sağlıklı beslenmekle ve hareket etmekle gerçekleşir. Ayrıca düşünceniz nerdeyse odağınız oradadır. Gözünüz kurtulmak istediğiniz şeydeyken hedefinize ulşamazsınız. Odağınız, ulaşmak istediğinize giden düşünce ve davranışlarda olmalıdır.( NLP sizi hedefinİze odaklar)
 
Değişimin sonucunda elde etmek istediğiniz şey, sizin hedefinizdir. Ve hedefinizi kesin, net bir şekilde zihin gözünüzle görebilmelisiniz. Ondan sonra değişim yolculuğuna ilk adımınızı atarsınız ve kendinize aşağıdaki soruları sorarak yolda kalmayı garantilersiniz. (NLP sizi değişim yolunda tutar)
 
1) Nereye doğru ilerliyorum ? ( arzu ettiğim durum tam olarak ne, ona ulaşmış olmak bana ne hissettiriyor )
2) Neden bu değişime doğru ilerliyorum ? ( hangi değerlerimi takip ediyorum )
3) Oraya nasıl ulaşacağım ? ( bu yolculukta ihtiyacım olan stratejik planlama)
4) Eğer yolculukta bir şey yanlış giderse nasıl başa çıkarım? ( kriz yönetimi planı)
İşte bütün bu soruları net bir şekilde cevapladığınızda '' değişim yolculuğunuz'' çok daha keyifli ve arzu edilen sonuçta olacaktır. ( NLP iyi tasarlanmış sonuçlar verir)

Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu
www.arzubiyiklioglu.com

9 Ocak 2012 Pazartesi

14 YAŞINDA BİR ÇOCUĞUN OKUL ANLAYIŞI


Geçtiğimiz haftalarda 14 yaşında bir öğrenciyle yaptığım çalışmayı sizlere aktarmak istiyorum. Ders çalışma zorluğu çeken ve okulda iletişim kurmakta zorlanan bir ergen. Bana göre çok sevimli, zeki, güzel, yaratıcı ve bedensel zekası yüksek bir kız çocuğu. Ancak o kendisiyle ilgili pek fazla olumlu şeyler düşünmüyor. Aile içi iletişim yapısına bakınca pekte şaşılacak bir durum değil böyle düşünmesi.
'' OKUL'' kelimesinin onun kafasında nasıl kodlandığını, ona ne anlamlar yüklediğini ortaya çıkarmak istedim. Neden okula karşı, ders çalışmaya karşı bu kadar isteksiz olduğuduğunu onlayabilecektik.  Beraberce yaptığımız eğlenceli çalışmanın sonunda okulla ilgili çıkan anlamları aşağıda yazıyorum;

PİSLİKLER: Çoğu öğretmen ve öğrenciler
EĞLENCE: 3 Arkadaş ve bazı dersler ( inklap ve vatandaşlık dersi)
ADALETSİZLİK: Öğretmen ve müdürün yaptığı öğrenci ayrımcılığı
BİLGİ: Başarılı ve ünlü insanların hayatını öğrenmek ( Atatürk)
DİSİPLİN : Saçını topla, eteğini uzat, kalın çorap giy, eline koluna hakim ol
CEZA : Sınıfı terk et, çöpleri topla, arka sıarada bekle
GICIK ÖĞRETMENLER: Kaba konuşmalar, küfür, dayak, aşağılama, olumsuz konuşma, tehdit
BÜYÜKLER KÜÇÜKLERİ DÖVER: Öğretmen veya öğrenciler arasında
SIK BOĞAZ : Onu yapma, bunu yapma, karışma, fikir söyleme

Bir çocuğun aklında '' okul '' böylesine olumsuz anlamlar içerirken, bu çocuk nasıl severek okula gitsin ve ders çalışsın. Bir çocuğun kafasında okula yüklediği anlamı ebeveynin bilmesi gerek, öğretmeninin bilmesi gerek. Çocuğun okula yüklediği anlamı bilmeden, onu okula gitmeye durmadan zorlarsanız ne olur?  Tabiiki çocuğu olumsuzlukların içine iten bir ebeveyn olunur. Eğer çocuğunuzun okul veya ders çalışmayla ilgili sorunu varsa öncelikle çocuğunuzun okula, ders çalışmaya yüklediği anlamları bulun. Çocuklarınıza daha yakın durarak önce onları kafalarının içindekileri ve duygularını anlayın. Bunları bilmeden çocukları istemedikleri şeylere itmek, bazen onları uçurumdan aşağıya atmaya benzer. Hiç bir ebeveynde bunu bilerek yapmak istemez...

Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu
www.arzubiyiklioglu.com

2 Ocak 2012 Pazartesi

SPORUN DİĞER YÜZÜ


Pek çok insan düzenli olarak spor yapamaz. Sağlıklı olmak, sıkı bir vücuda sahip olmak için, kilo vermek için ya da formda kalmak için bir şekilde egzersiz yapmaları gerektiğini bilirler. Ancak bir türlü yaşamlarının parçası olamaz. NEDEN?

Birinci nedeni, az önceki cümlemde olduğu gibi ”egzersiz yapmaları gerektiğini” bunu bir gereklilik, zorunluluk olarak görmeleridir. Zorunluluklardan hep kaçmak isteriz. İkinci sebebi yorucu olması (ki bu yanlış egzersiz yapılmasından kaynaklanır), üçüncüsü sıkıcı olması (ki bu da yanlış egzersizin seçilmesidir), dördüncüsüde aileden gelen bir alışkanlık olmamasıdır. Siz daha başka sebeplerde sayabilirsiniz. Spor yapmak denince, akıllarda spora yüklenen anlamlar genelde böyle olumsuzsa tabii ki istek de olmaz.

Şimdi sporun biraz da diğer anlamlarına bakmak için madalyonun diğer yüzünü inceleyelim. Beden hareketi, enerjik olmayı sever. Bu onun doğasında vardır. Tanrı onu hareket için yaratmıştır. Hareket hayat demektir, durmak ölümü getirir. Egzersiz bedende mutluluk hormanı salgılanmasına yardımcı olur. Vücuttan toksinlerin atılmasını sağlar. Vücudun yemekten, içmekten önce ihtiyacı olan oksijenin daha kolay ve daha çok alınmasını sağlar. Bedene esneklik ve güç sağlar. Vücudu gençleştirir ve enerji artışı sağlar. Stresi, olumsuz enerjiyi atar. Zinde bir beden zinde bir zihin oluşturur. Bedene egzersiz yaptırmak kendimize duyduğumuz saygıyı ve kendimize verdiğimiz değeri arttır…

Umarım yarın sabah sizin, en azından bir yürüyüşe  çıkmanızı sağlayacak kadar motive edebilmişimdir. 

İyi egzersizler…

Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu
www.arzubiyiklioglu.com

SAĞLIKLI YAŞAM ve ZAYIFLAMA KOÇLUĞU


Sağlıklı yaşam denildiğinde hemen hemen herkesin aklına gelen şey doğru beslenme ve spor yapmaktır. Çünkü bunları düzenli olarak yaparsak sağlıklı bir yaşam içinde olacağımızı biliriz. Peki formül bu kadar açık ve basitken neden insanların çoğu sağlık ve kilo problemi yaşamaktadır? Yaşam söz konusuyken neden bu basit formül çok zor komplike bir işmiş gibi görülüp bir türlü hayata rutini haline getirilemez? Doktor doktor gezilir,  kilolarca ilaç kullanılır,  diyetlerin hepsi denenir ve yarım bırakılır,  spora korkuyla bakılır,  hastalıkların biri biter diğeri gelir,  bazıları da hiç bitmez...

Evet bu basit formül uygulanamaz çünkü karmaşık zihin sağlıklı yaşam formülünü henüz kayda almamıştır. Bilinçaltınız sizi hasta edecek,  kilo aldıracak kayıtlarla doludur ve muhtemelen siz hala zihninizi yeni olumsuz düşüncelerle besliyorsunuzdur. (Hastayım,  şişmanım,  spor yapmak çok yorucu,  su içsem yarıyor,  metabolizmam yavaş,  ilaçlar kilo aldırıyor,  bizim ailede kilo genetik...)Fazla kiloların ve sağlık sorunlarının pek çoğu bilinçdışı düşünce ve davranışların ürünüdür. Hiç kimse kendini bilinçli olarak olumsuz duygu ve düşüncelerin içine sokmak,  kendisini hasta etmek veya kilo aldırmak istemez. Bütün bunlar geçmiş yaşantımızla zaman içinde oluşan bilinçaltımızın marifetleridir. Böyle bir programa sahipken de doğru olduğunu bildiğiniz halde spor yapmakta ve sağlıklı beslenmekte tabi ki zorlanırsınız. Bugün kilo ve sağlık sorunlarını çözmüş kişiler bu problemi öncelikle zihinlerinde çözmüş insanlardır.

Zihinlerindeki düşünce ve inançları değiştirmiş,  dolayısıyla da davranışlarını değiştirerek arzuladıkları sonuca ulaşmışlardır. Değişim içeriden başlar. Eğer bedenimizde olumlu değişiklikler yaşamak istiyorsak bu işi önce içeride yani zihnimizde halletmeliyiz. Sağlıklı yaşam ve zayıflama programında ağırlıklı olarak NLP teknikleri kullanarak,  kişilerin zihin programlarını değiştirmesi sağlanır. Kişi farkındalık kazanarak zihinsel,  bedensel ve ruhsal bütünlüğü yakalayarak kendisine ve hayata bakış açısını değiştirir.

Günlük hayatında yapacağı ve edineceği yeni alışkanlıklar sayesinde bir değişim sürecine girer. Yanlış düşünce ve inanç kalıplarını tespit edip olumlularıyla değiştirir. Öz değeri ve özgüveni artar; yeme alışkanlıkları ve miktarları kendiliğinden değişir. Program içeriğinde mecburi bir diyet ve spor programı yoktur. Tamamen zihinsel bir çalışmadır. Hedef verilecek olan kilolar veya tedavi edilecek bir hastalık değil,  bütünsel sağlık uyumunu yakalayarak,  yeni bir yaşam standardını zihne programlamaktır.

Sağlıkla kalın... 

Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu